thejrc.org
Bugun...
Bizi izleyin:



Türk Milletine Emanet Ettiği Küçük Kızın Gerçek Öyküsü

Tarih: 08-03-2019 07:51:07 Güncelleme: 08-03-2019 07:58:07 + -


İstiklal Savaşı sırasında; kağnı ile mermi taşıyan fedakâr Türk kadının öyküsü ve geride bıraktığı kızını anlatmak istiyorum. Pek çok kişi bu gerçek olayın birinci kısmını bilir belki ama ayrıntısını ve geride bıraktığı kızına ne oldu bunu bilmez veya anlatılmaz. 8 Mart Dünya Çalışan Kadınlar Günü’nde bu olayı kaleme almak istedim.


Türk Milletine Emanet Ettiği Küçük Kızın Gerçek Öyküsü

İstiklal Savaşı sırasında; kağnı ile mermi taşıyan fedakâr Türk kadının öyküsü ve geride bıraktığı kızını anlatmak istiyorum. Pek çok kişi bu gerçek olayın birinci kısmını bilir belki ama ayrıntısını ve geride bıraktığı kızına ne oldu bunu bilmez veya anlatılmaz. 8 Mart Dünya Çalışan Kadınlar Günü’nde bu olayı kaleme almak istedim.

 

1921 yılı Şubat ayı her açıdan Türk Milleti için zor geçiyordu. Batı Anadolu düşman işgali altındaydı. Düşmanın kontrolü altında bulunan depolardan büyük fedakârlıklarla İnebolu’ya kaçırılan mermileri ve mühimmatı Kastamonu’ya oradan da Ankara’ya taşımak ise hava koşulları nedeniyle daha da zorlaşıyordu. Birden bir bastıran kar yolları kapatmış, cepheye giden taşıt kolları geceye kalmamak için çaba sarf ediyorlardı.  Böyle tipi halinde karın yağdığı bir gün yine başlamıştı. Cephane yüklü bir kağnı arabası ancak Kastamonu Kışlası’nın önüne gelebilmişti. Böyle kötü bir havada orada insanı dehşete düşürecek bir görünüm vardı. Bir kar tümseği içinde geviş getiren bir çift öküz ve hemen onların arkasında üstü karla örtülü bir kadın olduğu sezilen bir karaltı duruyordu.

 

Üstü karla örtülü karaltı şekilde görülen kadın genç bir Türk annesiydi ve cepheye götürdüğü mermiyi taşıyan kağnının başında donmuştu. O Türk kadını taşıdığı mermilerin önemini çok iyi biliyordu ve canını dahi bu uğurda vermekten çekinmemişti. Kağnı arabasındaki mermiyi tipiden korumak için üzerini yorganı ile örtmüş, bir elini üstünde tutarken diğer eliyle yorganın üzerine abanmış durumda hareketsiz duruyordu.

 

Bu durumu gören ilk şahıs hemen Menzil Mıntıka Müfettişliği’ne haber verdi. Devrekânili Cemil Çavuş ve Beşiktaşlı Rıfat Çavuş hemen olay yerine koştular. Olay yerine gelen Rıfat Çavuş öküzleri koşarken, Cemil Çavuş da şehidin üzerindeki karları temizliyordu. Gördükleri manzara karşısında her iki çavuş da gözyaşlarını tutamamışlardı. Şehit olan kadını kolları ve ayaklarından tutarak kaldırırken yorganın altından bir çocuk ağlaması duyuldu. Bu çığlık şehit olan o kahraman Türk kadının küçük kız bebeğiydi. Hemen iki çavuş şehit anneyi bir tarafa bıraktılar yorganı açtıklarında otlara sarılı top gülleri arasına yerleştirilmiş çulların arasında kundaklı bir kız çocuğu uykusundan uyanmış ve anne sütüne muhtaç olduğu için ağlamaya başlamıştı.

 

Cephanesi ve yavrusu için kendini feda eden bu kahraman Türk kadını, Kastamonu Tümen Komutanlığı’nın önüne getirildi. Tümen Komutanı Osman Bey gözleri yaşlı olarak; “Türk kadını, dünyada misli bulunmayan kahraman bir anadır. Arkadaşlar!.. İstiklal Harbini kazanacağımızın en büyük delili, işte önümüzde yatan, biri ölü, biri diri, kutsal bu iki varlık ve benzerleridir” diyebildi.

Şerif Bacının ve Kızının Kimliğini Ortaya Çıkaran Çanakkale Gazisi Yüzbaşı Nurettin Bey

 

Bebek olan yavruya sütannesi ve şehide belediyece kefen masrafı sağlandı. Kastamonu çevresini iyi bilen Devrekânili Cemil Çavuş, şehit annenin kimliğini belirlemekle görevlendirildi. Cemil Çavuş, şehidin alaca önlüğünden ve benli başörtüsünü alarak köy köy dolaştı ve şehit genç annenin Seydiler Köyü’nden olduğunu tespit etti ve köylüleri getirerek kadını gösterdiler onlar da şehit genç anneyi tanıdılar. Şehit anneyi ve küçük kızını ağlaya ağlaya bağırlarına barsak köylerine gittiler.

 

Aradan yıllar geçti, kendisi de Kastamonulu olan ve Çanakkale Savaşları sırasında Arıburnu’nda yaralanan Mustafa Nurettin Peker, 1955 yılında yazdığı “İstiklal Savaşı” adlı eserinde “Henüz ismi tespit edilemeyen bu aziz Türk kadınının bugün, kendi gibi bir ana olan yavrusu da acaba hangi kahramanları doğurdu” diyerek konuyu dile getirdi.              

 

Mustafa Nurettin Peker, askerlikten ayrıldıktan sonra otuz yıl kadar Kastamonu’nun nahiye ve kazalarında nahiye müdürü ve kaymakam vekili olarak görev yapmış bir insandı. 6 Haziran 1972 yılında kendisi ile röportaj yapan Mustafa Baydar, olayı hatırlattığında Nurettin Peker, şehit annenin isminin tespit etmek ve küçük kıza ne olduğunu öğrenmeyi kendisine “milli bir vazife” olarak gördüğünü belirterek şunları dile getirmişti:

                “Şehit Türk anası, Kastamonu Vilayeti Devrekâni Kazası Seydiler Nahiyesinin Satı Köyü’nden Şerife’dir. Şerife’nin kağnı arabasında ağlayan yavrusunun ismi de Sıdıka’dır. Sıdıka birkaç yıl önce ölmüştür.”

 

İstiklal Savaşı’nda bu büyük kahramanlığı gösteren Türk kadının ismini Türkiye ancak 51 yıl sonra öğrenilebilmişti. İstiklal Savaşı’nda vatan uğruna ölmekten çekinmeyen Türk kadınları, kadın haklarından yoksundu. Fakat vatan sevgisinden, millet sevgisinden, özgürlük aşkından, şeref ve haysiyet duygusundan yoksun değildi. Bu yüce değerlerle dopdoluydu. Savaş bittikten sonra Atatürk, savaş alanlarında yakından tanıdığı Türk kadınına bütün haklarını vererek ona karşı Türk Milleti’nin şükran borcunu ödedi.

 

Doç.Dr. Mithat ATABAY




Bu haber 11012 defa okunmuştur.

Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

DİĞER AYNALI PAZAR Haberleri

ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
FOTO GALERİ
  • Bebişler
    Bebişler
  • Yurdum İnsanı
    Yurdum İnsanı
  • FANTASTİK
    FANTASTİK
  • ATATÜRK
    ATATÜRK
FOTO GALERİ
VİDEO GALERİ
  • Doğtaş Mobilya'dan 18 Mart'a Özel Video
    resim yok
  • 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi 108'nci Yıldönümü
    18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi 108'nci Yıldönümü
  • Çanakkale 2015 Tanıtım Filmi
    Çanakkale 2015 Tanıtım Filmi
  • Barışın ve Özgürlüklerin Kenti "Çanakkale"
    Barışın ve Özgürlüklerin Kenti
  • TSK'dan Muhteşem Çanakkale Türküsü
    TSK'dan Muhteşem Çanakkale Türküsü
  • Çanakkale Gangnam Style
    Çanakkale Gangnam Style
VİDEO GALERİ
YUKARI