thejrc.org
Bugun...
Bizi izleyin:


Dr. Mithat Atabay


Facebookta Paylaş









İlk Hava Şehidi Türk Kızına Çanakkale’den Son Mektup
Tarih: 30-08-2015 08:32:00 Güncelleme: 30-08-2015 08:32:00


Bugün unutulan haftalardan birisi de 30 Ağustos Büyük Zafer Bayramı gününe rastlayan havacılık haftasıdır. Havacılığın yurt savunmasında oynadığı önemli rolü takdir etmeyecek bir vatandaş yoktur. Bu nedenle Atatürk döneminden itibaren Hava Kurumu’nun kuruluşundan sonra 30 Ağustos’la başlayan hafta “Havacılık Haftası” kutlanmaya başlanmıştır. Bu haftaki yazımızda bu vesile ile ilk havacı şehit Türk kızının yaşam öyküsünü ele alacağım. Yazımıza Başbakan ismet İnönü’nün bir nutku ile başlayalım.

 

Başbakan İsmet İnönü, Türkiye’nin ilk hava şehidi kızı için 9 Kasım 1936 günü oldukça üzgün vaziyette şu sözleri dile getiriyordu:

 

Küçük Eribe, hava kurbanlarımız arasına karıştı. Paraşüt hevesi, havacılık aşkı, onu küçük yaşında işe başlatmıştı. Onun yaşında, paraşüt sert ve çok erken bir cesaretti. Ailesinin ve kendisinin aşkı, usullerin tereddüdüne galebe çaldı.

 

Eribe’nin fedakârlığını, kızlarımızda vatan müdafaası ve Türk havasının masuniyeti için iftihar edeceğimiz bir kahramanlık sayıyorum. Hayatının güzel baharını Türk havası için bağışlamak arzusu, Türk kızında en yüksek derecesini, güzel Eribe ile göstermiştir.

 

Güzel Eribe, babası gibi, babasından üstün bir hava kahramanı olmak için bütün hassalara malik idi. Onun şehitliği ile canımız çok yandı, çok şey kaybettik. Tesellimiz, kahramandan şehit vermek, kahraman üretme ve yetişmenin en feyizli çaresi olduğuna inanmamızdır.

 

Paraşüt, bir spor, hatta dar zamanda cankurtaran bir tedbir halinden çok çıkmıştır. Paraşüt, artık memleket müdafaasının yeni bir dinamik usulü ve vasıtası halinde şekil ve mana almaya başlamıştır. Türk kızları ve erkekleri, paraşütizme bir müdafaa vasıtası gibi öğrenmeye mecbur olmak yolundadırlar.

 

Küçük Eribe’nin hatırası, paraşütizmdeki hevesinden ötürü, bizim için bir kat daha azizdir. Bu satırlar, İnönü ve çocuklarının, güzel Eribe’nin kahraman hatırasına derin saygıları ve gıptalarıdır.”

ERİBE gazeteci Mekki Sait Esen ile  Uçakta (Yedigün Dergisi)

 

İsmet İnönü’nün bu kadar takdirle söz ettiği bu şehit havacı Türk kızı kimdi? Bugün bu sorunun cevabını pek hatırlayan çıkmayacaktır. İlk Türk havacı şehit kızı “Eribe” daha ömrünün baharında 18 yaşında hayatını kaybetti. Dönemin gazetelerinin birinde Eribe’nin elinde bir buket çiçek ve havacı kıyafetinde resmi duruyordu. Bu haliyle Eribe diğer dört kız arkadaşıyla kazadan birkaç gün evvel Sovyet Generali Eideman’ı karşılamak üzere Ankara Tren Garı’nda bekliyordu. Birkaç gün sonra başına gelecekleri bilmeden…

 

Şimdi Eribe’nin kısa ama anlamlı hayatına bir göz atalım…

 

Eribe, ünlü Türk pilotu Vecihi Hürkuş’un kız kardeşinin kızıydı. Üç buçuk yaşında annesi ve babasının şehit olmasından sonra yaşamını Vecihi Bey’in yanında geçirmeye başladı.  Vecihi Hürkuş, 1932 yılında Kadıköy Kalamış’ta kurduğu “Vecihi Sivil Tayyare Mektebi”nde Eribe’ye de uçuş dersleri verdi ve Eribe, dayısının öğrencisi oldu. Eribe yalnız başına uçmayı öğrenen ilk Türk kızıydı.

 

Vecihi Hürkuş’un kız kardeşi Eribe’nin annesi Remziye Hanım, 1898 yılında İstanbul’da doğdu. Vecihi Bey’in, Anadolu’ya geçmesinden sonra, İngilizler Vecihi Bey’in annesi Zeliha Niyir Hanımı ve kız kardeşi Remziye Hanımı rahat bırakmadılar. Zeliha Hanım da kızını ve torunları Eribe ve Emel’i alarak Anadolu’ya Eskişehir’e geldi. 12 Ocak 1921 günü Eskişehir, Yunanlılar tarafından bombalandığında Eribe’nin annesi Remziye Hanım 23 yaşında şehit oldu. Bu olaydan bir hafta önce Remziye Hanım’ın eşi Binbaşı Bedri Bey’in şehitlik haberi geldi. Zeliha Niyir Hanım, yetim kalan torunları Emel ve Eribe’yi Ankara’ya getirdi. Burada da 1920 doğumlu torunu Emel hastalandı ve hayatını kaybetti.

 

Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasından sonra Eribe, eğitim hayatına başladı. İlkokulu bitirdikten sonra Kadıköy Kız Ortaokulu’nda öğrenciyken Vecihi Bey’in Kadıköy’deki Sivil Tayyare Mektebi’nde uçmayı öğrendi. Dayısının Ankara’ya çağrılması üzerine o da Ankara’da Türkkuşu’nda havacılık eğitimini sürdürdü. O günleri Eribe’nin dayısı Vecihi Hürkuş şöyle anlatmaktadır: “Eribe, benim okulumda yetişmiş, cüretli bir uçucu ve Türk havacılığının ruhen çok erken yükselmiş bir vücudu idi. Onun uçuşlarından duyduğum zevk her şeyin üstünde idi. Yavrum son günlerin yani Cumhuriyet Bayramı için yaptığımız canlı faaliyetin tesiri ve arkadaşlarının devamlı atlayışlarını seyretmesi neticesi olacak, benden paraşütle atlamak müsaadesi istemişti.

 

 

Vecihi Bey de bu izni Eribe’ye verdi. Tarihler 29 Ekim 1936’yı gösterdiğinde, Vecihi Bey’in izniyle Eribe uçağa bindi ve atlayış için gökyüzüne yükseldi. Vecihi Bey bu anları hatıralarında şöyle anlatmaktadır: “29 Ekim 1936 korkunç bir ıstırap sahifesi olacakmış... Sabah erken saatlerde meydanda toplanmış, bütün elemanlar ve ekipler o gün yapacağımız gösteri programının hazırlığına başlamıştık. Yavrum yanıma gelerek benden yeni bir atlayış izni istemişti. “Ne olur babacığım bir atlayış” diye yalvaran bu ses beni adeta büyülemişti. Beş dakika sonra yavrumun bindiği tayyare yükseliyordu, Çiftlik üzerinden geniş bir turla hangarlarımız üzerine yaklaşan bu tayyare atlayış yüksekliğini almıştı. Hangarlar üzerinde motor sesi kesildi ve hızında azalma görüldü. Bu hareket bir atlayış hazırlığı idi. Macun Çiftliği istikametinde süzülen tayyarenin kanadı üzerinde bir karartı belirdi ve biraz sonra bu karartı tayyareden ayrıldı. Bir an, bir saniye ve sonra bu saniyeler çoğaldı fakat boşlukta uçan yavrumun hareketinde bir değişiklik görülmüyordu. Evvela düz akışla başlayan hareket kısa bir zaman sonra vrile kapılarak havanın boşluğu içinde yuvarlanmaya başladı. Tayyareden ayrılışından sonra 100, 200, 400 ve 600 metre düşüş halinde yavrum bir taş gibi her an büyüyen bir hızla boşlukta yuvarlanıyor, paraşütünü açmıyordu. Tam 600 metre düşüşten sonra bir an yavrumun üzerinde beyaz bir kubbe görüldü. Evet, paraşüt açılmıştı Ama ne idi bu menhus tesadüf? Açılan paraşütü, uçan bir yıldızın kuyruğu gibi büzdü ve sonra yavrum dumanlı gözlerimde kayboldu. Koşuyorum; O yere koşuyorum. Nasıl bir koşuş bu; heyecanım, bende şuur diye bir şey bırakmamış ki bacaklarıma hâkim olamıyorum ve düşüyorum, yine sıçrıyor koşuyor ve koşuyorum, yanıma yetişen motorlu araçları istiskal eden bir his var içimde, çocuklar “Hocam gel, gel” diye bağırıyorlar, güvenim yok ben onlardan daha çabuk yetişeceğim yavruma inancı var içimde.

 

Eribe, yaralıydı. Hemen hastaneye kaldırıldı ve ameliyata alındı. Vecihi Bey geçmek bilmeyen o saatleri hatırlarken büyük ıstırap içindeydi: “Tam 4 saat sonra yavrumun güzel sesini duyarak Ulu Tanrıya şükrettim. O henüz kloroformun tesiri altında sakindi fakat ıstırap içinde kıvrandığı belli idi. Buna rağmen o ıstırabı bana his ettirmemek için; “Babacığım üzülme, iyiyim” diyordu. Uzandım yavrumun terli alnına dudaklarımı koydum. Dudaklarımdan kalbime bir ateş aktı, yavrum yanıyor, inleyerek, “Su, Babacığım, su” diyordu. İşte ıstırabımın en had devresi bu idi, onun her arzusunu yapmak bana bir zevk, bir teselli idi. Ancak bu istediği suyu vermek elimden gelmiyordu. Çünkü doktorlar men etmişlerdi. Tekrar doktora koştum ve yalvardım, “İmkânsız” sözü ile karşılaştım. “İç yaralar açıktır, su ölüme sebep olur” diyordu. Yavrum ise “Su” diye inliyordu. Çocuğumun yanına giremez oldum. Onun “Suuuu” diye yalvaran sesi ve hele “Babacığım ne olur bir maşrapa su verin de içimin ateşini söndüreyim” diyen sesi yalnız kulaklarımı, duygularımı değil bütün benliğimi eziyor ve eritiyordu. Bu sahneye şahit olamaz bir hale düşmüştüm.

 

Ancak Eribe, ameliyattan sonra kurtulamadı ve daha on sekiz yaşında hayata gözlerini yumdu. Vecihi Bey, bir şey yapamamanın acısıyla o anki duygularını şöyle kaleme aldı: “Eğildim hala ılık alnından öperken sanki beni dinliyor, bana gülüyordu. Veda ettim ve kan vermek emeliyle soyunarak fırlattığım ceketimi aldım yürüdüm.” Artık Eribe’nin cismani vücudu bu dünyadan göçmüş cesareti ise Türk gençliğine örnek olmuştu. Arkadaşları; “Zavallı Eribe’nin yere düşer düşer düşmez ilk sözü “Nasıl fena atlamadım ya?” diye sormak oldu. Muallimimizin kendisine fena not vermesi ihtimalinden korkuyordu” diye söz edeceklerdi.

Eribe Uçağın pervanesinde - Vecihi Hurkuşun Tahran Uçuşu 1927 - Köroğlu Dergisi

 

Ölümünden sonra Yugoslavya Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Dr. Stoyadinoviç’in emriyle Yugoslavya’nın Ankara Büyükelçiliği Eribe’nin mezarına bir çelenk koymuşlardı. Çelenk üzerinde “Bay ve Bayan Stoyadinoviç” isimleri yazıyordu. Eribe için Ankara Kız Lisesi’ndeki arkadaşları Ankara Halkevi’nde masum bir tören yaptılar. Törende Kız Lisesi Müdürü Sami Bey, yardımcısı Celal Bey, Türkçe Öğretmeni Mualla Hanım, Eribe’nin arkadaşları Lale ve Emel birer konuşma yaptılar.

 

Türk Hava Kurumu Başkanı Fuat Bulca şu söylevi verdi:

 

Türkkuşu’nun genç, azimkar, kahraman talebeleri!..

 

Türk gençleri, Türk askerleri, bugün buraya vatanın hayat ve istiklali uğrunda can veren şehitlerin ruhlarını taziz için toplanmışken, ne hazin bir tesadüftür ki, ilk hava şehidi Türk kadınını da toprağa bırakıyoruz.

 

Türkkuşu’nun yılmaz çocukları, sizi nasıl yürekten bir baba muhabbetiyle sevdiğimi bildiğiniz için, Eribe’nin ölümü karşısında ne kadar ıstırap duyduğumu tahmin edebilirsiniz. Bizi teselli eden bir nokta varsa, o da hayatın her sahasında Türk erkeği ile yan yana çarpışan icap ettiği zaman kan dökmekten de çekinmeyen Türk kadınının kahramanlığını bir kere daha görmüş olmaktır. Atatürk’ün uzun bir kötü idareden kurtarıp meziyetlerini bir pırlanta gibi meydana çıkardığı Türk kadını, görüyorsunuz ki, kara ve denizde olduğu gibi havada Sakarya kıyılarında vuruşan analarından geri kalmamak için yılmadan, korkmadan, ölümü istihkar ederek çalışıyor.

 

Türkkuşu çocukları, Eribe gibi arkadaşlara malik olduğunuz için iftiharla tebrik ederim…

 

Türk evlatları, Eribe, Türkkuşu’nun ikinci şehididir. Geçenlerde hocanız Kamil’i bu fedakâr arkadaşı gömmüştük. Bugün de Uçman Vecihi’nin evladını toprağa veriyoruz. Vecihi’yi bu şerefli babayı, hem taziye ederim, hem de böyle bir genç yetiştirdiği için tebrik ederim.”

 

30 Ekim 1936 günü saat 14.00’te Ankara Halkevi önünde toplanan köylüler, izciler ve Ankara halkının temsilcileri şehitliğe gittiler. Burada Ankara Merkez Komutanı Demirali ve bir askeri inzibat kıtası tarafından karşılandılar. Şehitliğe çelenk koydular.

 

2 Kasım 1936 tarihinde Eribe’nin mezun olduğu Kadıköy Kız Mektebi’nde de tören yapıldı. Törende Kadıköy Kız Mektebi öğretmenleri, Kız Sanat Mektebi öğrencileri, Eribe’nin arkadaşları, 6. ve 9.İlkokul’un öğretmen ve öğrencileri temsilcileri, Kızıltoprak Hava Kurumu ile Halk Partisi şube başkanları ve üyeleri, İslam ve Hıristiyan Kızıltoprak halkından büyük bir kalabalık hazır bulundu. Okulun bahçesinde İstiklal Marşı’ndan sonra Tayyare Marşı çalındı ve tören başladı. Bundan sonra Eribe’nin büyük bir fotoğrafı bahçedeki sütunun üzerine konuldu. Okul Müdürü Feridun Üstünel bir nutuk söyledi. Eribe’nin iki arkadaşı da duygularını dile getirdi. Türk Hava Kurumu Başkanı Fuat Bulca2nın nutkundan sonra Cumhuriyet gazetesi Yazıişleri Müdürü Abidin Daver’in “Hem Nalına Hem Mıhına” sütununda Eribe için yazdığı makale okundu.  Nutuklar bittikten sonra Eribe’nin havacılığa başladığı Kalamış Koyu’ndaki Vecihi Hürkuş’un hangarına çelenk konuldu ve tekrar okula dönüldü ve tören sona erdi.

 

Gazeteci Mekki Sait Esen, Yedigün Dergisi’nde Eribe’nin son anını ve dayısı Vecihi Bey’in duygularını kaleme aldı. Eribe’nin cenazesi Cebeci Şehitliği’ne gömüldü. Mezar taşının üzerine “Ziyaretçi dur / Burada gömdüler bir yıldızı / Burada Eribe yatar, / Göklerin İlk Türk kızı / 30.10.1918-30.10.1936 yazıldı. Bundan sonra Eribe’nin havacı kıyafetiyle bir resmi bulunmaktadır ve altında da şu dizeler yer almaktadır: “Eribe / Bulutlara sarıldın, / Kalbimizdesin bütün, / Ne çıkar sana kefen olduysa paraşütün”

 

İlk havacı şehit Türk kızı Eribe’nin ölümünden on yıl sonra Çanakkale’de Halil Rıfat Demirbağ “Eribe - Kızlarımıza” adıyla şu şiiri yazdı:

 

Seni annen bir şahin yuvasında doğurdu, / Hamurunu ateşten, yıldırımdan yoğurdu,

Küçüktün kartal baban ufukları yararken, / Yücelikler üstünde yücelikler ararken,

Kim bilir arkasından ne kadar üzülürdün?/ Kollarını çırpardın açılır, süzülürdün,

Gökleri selamlardın, yükseklere bakardın, / Yükselmek aşkı ile yüreğini yakardın,

Yerlere sığmıyordun göklerin kızı idin, / Bize yol gösterecek çoban yıldızı idin, Büyüyordun, içinde aşkın da büyüyordu, / Göklerden gelen bir ses, sana yüksel diyordu.

Uçtun fakat bir daha inmemek üzere uçtun,/Enginlere konmayan kartallardan doğmuştun

Yeryüzünü dar gören bir melektin, bir kuştun/ En sonunda ülküne, sonsuzluğa kavuştun.

Türk kızları ant içtik, izinde yürüyoruz / Çelik kanadımızla gökleri örüyoruz.

Eribe; gök şehidi, ilk kurban Türk kızısın, / Yolumuza nur saçan bir çoban yıldızısın.

 

Eribe’nin hayatını kaybetmesinden sonraki altı ay içerisinde halkın ve Türk hava Kurumu’nun bağışlarıyla ordumuza yirmi altı uçak daha kazandı. Türkkuşu, ilk hava şehidi Türk kızı Eribe ile diğer şehitlerin ailelerine 1500 lira hediye edilmesini kararlaştırdı.

 

Bugün, neredeyse unutulmuş olan ilk Türk kızı hava şehidi Eribe’yi, hatırlarken, Türk havacılığının nereden nereye geldiğini bir kez daha düşünelim ve yeni nesillere havacılık ve vatan sevgisini Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği akıl ve bilim yoluyla verelim.

 



Bu yazı 30197 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
FOTO GALERİ
  • Bebişler
    Bebişler
  • Yurdum İnsanı
    Yurdum İnsanı
  • FANTASTİK
    FANTASTİK
  • ATATÜRK
    ATATÜRK
FOTO GALERİ
VİDEO GALERİ
  • Doğtaş Mobilya'dan 18 Mart'a Özel Video
    resim yok
  • 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi 108'nci Yıldönümü
    18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi 108'nci Yıldönümü
  • Çanakkale 2015 Tanıtım Filmi
    Çanakkale 2015 Tanıtım Filmi
  • Barışın ve Özgürlüklerin Kenti "Çanakkale"
    Barışın ve Özgürlüklerin Kenti
  • TSK'dan Muhteşem Çanakkale Türküsü
    TSK'dan Muhteşem Çanakkale Türküsü
  • Çanakkale Gangnam Style
    Çanakkale Gangnam Style
VİDEO GALERİ
YUKARI